bugün

entry'ler (295)

1v1y

2 ay içinde yapmış olduğum 3 alışverişte de "tedarik edemedik" diyerek eksik ürün göderen kaliteden bihaber alışveriş sitesi. hatta birinde 4 ürün almıştım 1'ini gönderip 3'ünü tedarik edemediler. aman deyim klas site tasarımına aldanmayın, uzak durun.

puzzle düşmanı anne modeli

ilk seferinde 1000 parça olarak girdi hayatımıza, 1 ay boyunca salon masasını, kalan zamanlarda masanın altını, halıların üstünü, vestiyer çekmecesini ve elektrik süpürgesinin içini işgal etti, anne çıldırdı, normal. eve her gelen masanın başına oturdu, baktı baktı... hatta kimisi bir parçayı uygun gördüğü yere yumruklamak suretiyle oturtmaya çalıştı. bir ayın sonunda sırf ortadan kalksın diye allahın cezası, annenin büyük yardımlarıyla puzzle bitti, zafer puzzleın çerçevelenip antre duvarına asılmasıyla taçlandırıldı...

ikincisi michelangelo'nun the hands' idi, birkaç güne bitti, annenin akıl sağlığı normal, ama o asılmadı, mezun olunca muayenehaneme asılmak üzere numaralandırılıp kaldırıldı, tabi numaralandırırken yaprak dökümü izlediğimizden son parçanın numarası 500 değil 491'di.

bimin önünden her geçişimizde bültene bakarız, anne baktırmadı, transit geçtik, sonradan gördüm ki puzzle varmış önümzdeki hafta bimde. biteceğini düşündüğümden cuma sabahı bim kapısındaydım, oysaki 6 gün boyunca kimse puzzleların yüzüne bile bakmadı, hatemoğlu gömlekler kapış kapış gitti. o da numaralanıp bodruma gitti.

ankara'da dost kitabevinde gezerken gördüğüm müthiş şirin meyve sebzeli puzzle'ı mutfak duvarında hayal ettim, bir elimde puzzle, bir elimde telefon annemi aradım:

-anne tahmin et elimde ne var?

+nerdesin ki?

-kitapçıdayım.

+kitap?

-çok yaratıcısın anne ama elimdeki şey sayesinde en az senin kadar yaratıcı olacağım.

+de söyle çabuk işim var.

-puzzle anne çok şirin meyv..

+bırak çabuk onu elinden

-ama anne..

+bırak bak valla seni döverim, sakın alıp onu eve getireyim deme...

sanki bitli pireli bir köpekten bahsediyorduk, o kadar korktum ki puzzle'ı elimden hemencecik bırakıp dostu terkettim. kalbimi kırmanın verdiği vicdan azabı ve yeni yaratıcılık denemeleriyle akşam annem telefondaydı:

+almadın dimi puzzle'ı?

-almadım anne.

+iyi yapmışsın akıllı kızım paran da cebinde kaldı.

-anne ben seviyorum bu bir hobi böyle düşün.

+tamam benim aklıma ne geldi bodrumdakileri çıkaralım tekrar yap onları.

-anne aynı puzzle tekrar tekrar yapımaz ki.

+niye ilk yapışında parçaların yerinimi ezberledin?

-ama onların arkası numaralı.

+arkalarına bakarak mı yapıyorsun puzzle'ı?

-anne bu çok mantıksız.

+asıl puzzle mantıksız eşeksıpası, puzzle'ı bulan adamın allah belasını versin...

vermesin anne diyemedim. puzzle'ı bulan adamı düşündüm, o da kesin annesinden ya da karısından fırça yemiştir, kader arkadaşımdı benim, ruhu şad olsundu.

dede torun diyalogları

bir telefon operatörünün "gençken yapılacak 100 şey" maddesindeki 98.şey "dünyanın en inanılmaz konuşmasını yap" dedem tarafından benim üzerimde uygulandı.

yer:dedenin evi
sebeb-i ziyaret:bayram

namazdan gelen, cemaat-i müslimin gözdesi dede: kızım senin kaşların ne kadar siyah.

+öyle dedeciğim.

-kendi kaşların mı?

+ııı nasıl yani?

-boyuyor musun yani?

+yok dede nerden çıktı?

-halan boyuyor da ondan sordum.

valla dedem bayramdan bu yana kalan 2 maddeyi de tamamlamıştır, eminim.hatta kendi maddelerini eklemiş;

++merdaneli çamaşır makinasından bıçak bileme makinası yap,
++yerdeki muşambaları sök kendine kemer yap,
++çaydanlık ve demliklerin kulplarını çevir yukarı doğru baksınlar,
++her yıl deliler gibi yer elması ek, bidonlarca turşu kur
++boyun kısa terliklerinin altına topuk çak

hepsini yaptın dedeciğim.çılgınsın meeen.

bir insan atatürk ü neden sevmez

insan değil "inasandır", o yüzden...
edit:ilk hatalı başlığa ithafen...

hocanın ummadık anda en son ne dedim diye sorması

"en son ne dedim" cevabını yapıştırmak istediğim soru.

sözlük yazarlarının itirafları

sözlükte saçma sapan, abuk subuk başlıklar görünce tıklayıp ilk entrye eksi oy veriyorum. ama bunu hep yapıyorum. sonra acaba başlığı o açmamış mıdır, başına mı kalmıştır diye vicdan azabı çekiyorum. her şekilde o başlığa maruz kalıyorum.

sözlük yazarlarının itirafları

sözlüğü hiç özlememişim. memiş yazdım lan.

sözlük yazarlarının itirafları

nirolis gitti diye çok üzülüyorum, sözlüğe giresim gelmiyor artık. zall birşeyler yapsa diyorum keşke. şey ayrı yazılır lan.

2009 yılında 52 milyar tl bütçe açığı verilmesi

mehmet şimşek'in anlatırken adeta gururlandığı hadise. tv'nin sesini kısıp adamın izlesek 52 milyar tl arttırdığımızı sanırdık. yeni evli işte ha sevindirik.

dünyanın en inanılmaz konuşmasını yap

iyiki varsın turkcell! iyiki okumuşum bu 98. maddeyi, çünkü sanırım dedemde okumuş ve bu konuşmayı benimle yapmaya karar vermiş, bunu anlamış oldum.

yer:dedenin evi
sebeb-i ziyaret:bayram

namazdan gelen, cemaat-i müslimin gözdesi dede: kızım senin kaşların ne kadar siyah.

+öyle dedeciğim.

-kendi kaşların mı?

+ııı nasıl yani?

-boyuyor musun yani?

+yok dede nerden çıktı?

-halan boyuyor da ondan sordum.

valla dedem bayramdan bu yana kalan 2 maddeyi de tamamlamıştır, eminim.

iğne yapmayı bilmeyen tıp öğrencisi

tüm eş, dost ve bilimum akraaabaların hayal kırıklığına uğrayacağı durumdur. "ama biz bunu daha işlemedikkii" demeyiniz, yemezler.

tkp eşittir chp

akp=dtp dedirtmeye çalışan önerme. demedim ama, dedim mi lan yoksa?

sözlük yazarlarının itirafları

part4

nedense hosta piknikin haşlanmış da kızartılmış gibi pörsümüş olan patates kızartmalarına bayılıyorum, okuldan çıkınca bir büyük boy alıp eve gitmek adetimdir. gittiğim hostada bellidir okulun az ilersindeki, abicim 2 kapı var ikiside camdan, biri ana yapı, diğeri de genelde açık oluyor, ya da ben öyle sanıyordum, hep açıktı lan.

ben organik sınavından çıkmışım, bir elimde kitaplar, bir elimde telefon aldım haşlanmış kızartılmış pörsük papatesleri yan kapıdan çıkacam, birden küüüt diye bir ses, anında lokantada sessizlik, lan tam da öğle molasıydı civardaki bankacıların hepsi orada... o sesin benim kafamdan çıktıgını anlamam bile 5 saniye sürdü, varın anlayın kafamdaki tahribatı, karşı kapı titredi yeminlen, lan kim kapattı o cam kapıyı... hepsi takım elbiseli oturaklı adamlar, eyvallah hiç biri gülmedi, ama sanki araba çarpmış gibi yerinizden neden fırladınız abicim, ben iyiyim ya acımadı deyip kaçtım diğer kapıdan.

o arada garson "o kapı kapalıydı abla" dedi, buz gibi penaltısı yenmiş fanatik bir taraftara "öyle bir bakış atki hakeme senin tüm duygularını anında sülalecek her yerlerinde hissetsinler" deseler, taraftar hakeme benim garsona baktığım gibi bakamazdı...
kapıdan çıktım, tahribattan ötürü telefondaki annemi unutmuştum "anne kafamı çarptım yaa" dedim, sonrasını hatırlamıyorum.

ben wade

(bkz: her yazarın sevdiği yazar) anket başlığına vaudeville for vendetta ve nirolis ten sonra ekleyeceğim yazar, 6.nesil imiş, galiba sil baştan yapıp tertemiz bir sayfa açmak istedi, iyi yaptı. hoşgeldi.

tsk nın artık güvenilmeyen bir kurum olması

pkklıları çiçeklerle karşılayan, ergenekon davasını "ergenekon terör örgütü" diye anan çivisi çıkmış canım ülkemin acayip insanları... hem bunları yapıp hem de tsk'ya güvenmeniz garip olurdu zaten, siz güvenmeyin, mümkünse uzak durun bizden...

hakan şükür ün milli takım teknik direktörü olması

bülent korkmaz'dan bile büyük hayal kırıklığı yaratacak hadise, lan nerden de geliyor aklınıza böyle şeyler.

gelmiş geçmiş en etkileyici film

esaretin bedeli.

ergenekon davası demokrasi davasıdır diyen insan

akşam haberlerini stv'den izleyen, büyük buluşmadan, kalp gözünden dersler çıkarıp bir yanağına vurana öteki yanağını çevir ve kayınvalideye asla kötü davranma felsefesini benimsemiş, deniz feneri vasıtası ile sadakasını vermiş, boş vakitlerini yeni megastar sami yusuf dinleyerek ve yüzyılın düşünürü seçilen fettullah güleni okuyarak geçirir. bu görüşünü de iskele sancak ya da beyin fırtınası programlarında rahatlıkla dile getirip desteklenir.

deep

deep inside insanı, şok şeker, şok komik yazar.

üniversite gencinin ev tutması

öncelikle tüm arkdaşlıklarını sorgular, herkese potansiyel ev arkadaşı gözüyle bakar, en yakınlarını listeden siler.